Bu yazı, Global Research sitesinde yer alan, Finian Cunningham imzalı Britain’s Riots: Thuggery, Looting, Lawlessness… By the Ruling Class adlı makalenin çevirisidir. Çeviri için site yönetiminden izin alınmıştır.
Başkent Londra da dahil olmak üzere, İngiltere'nin çeşitli
şehirlerinde baş gösteren kundaklama, isyan ve yağma yangınının ardından,
polisin büyük çaplı bir seferberlik ilan etmesiyle birlikte düzen yeniden tesis
edilir gibi oldu.
Şimdi sıra, bu kargaşaya katılan insanların izinin
sürülmesine ve dava edilmesine geldi. Muhafazakar Başbakan, İngiliz toplumunda
zarar ve tahribata yol açanlara karşı yürütülen "karşı saldırının"
liderliğini yapıyor.
Olaylar, bütün siyasi parti ileri gelenlerini, polisi ve ana
akım medyayı bariz şekilde şoke etti. Ama asıl, sokaktaki kargaşa ve şiddet
için yapılan dar görüşlü ve inanılmaz derecede bayağı açıklamaların şoke edici
olması gerekir.
Rahat televizyon stüdyolarındaki uzmanlar, ahlaksızlık, suç,
yetersiz aileler, çete kültürü gibi konularda boş boş ahkam keserken, tabir-i
caizse arka planda, bu toplumsal çözülmenin sebepleri, açık bir şekilde ekranda
uçuşup duruyor. Ancak, bu baskın işaretler, uzmanlar ve aynı kafadaki
politikacıların zihin radarından kaçıyor.
Kapitalist ekonomik sistemin dünya çapında eridiği gerçeği,
ana akım medyada yer almıyor bile. İşçi, Muhafazakar ya da Liberal olsun, ana
akım siyasi partilerin hızlandırdığı ve yaltaklandığı, bütün İngiltere'de
sosyal yıkımlara yol açarken şirket ve finans sektörü ileri gelenlerinin ekonomik
kaynakları talan ettiği bir sistem bu. Bu yasallaşmış yağma sistemi on
yıllardır süregidiyor; ama hiç şüphesiz, telaşlı ve dinamik atılımı, Cameron'ın
muhafazakar selefi Margaret Thatcher tarafından 1980'li yıllarda gerçekleşti.
İşçi Partisi'nden Tony Blair ve Gordon Brown da aynı dinamiğin tedarikçisiydi
sadece.
Bugünkü İngiltere'ye baktığımızda, Kar Marx'ın ne kadar
haklı olduğunu görüyoruz: "Servetin bir sosyal kutupta birikmesi, diğer
kutupta sefalet ve aşırı çalışmanın biriktiğine işaret eder." Bu, günümüz
İngiltere'sindeki, Amerika'daki ve Avrupa'daki kapitalizmin karakteristik
özelliğidir.
Bütün diğer problemler, sorun kaynağı olarak ancak ikinci
plandadır. Suç, ırkçı polis, düzensizlik, düzeni koruyacak polis bütçesinin
olmaması (ne kadar ironik), yabancılaşma ve kendi kendini yok etme, ve hukuksuz
savaşlara para bulmak için bütün kaynakların seferber edilmesi de dahil tüm
diğer illetler - günümüzdeki sorunların büyük çoğunluğu, işlevini kaybetmiş
kapitalist ekonominin kökünden çıkmaktadır.
Perşembe günü Avam Kamarası'nda konuşan Başbakan Cameron'ın,
İngiltere'nin dört bir yanında patlak veren huzursuzluğa getirdiği
"açıklama", kendi toplumundaki bu arızada üzerine düşen sorumluluğu
anlamaktan ne kadar aciz olduğunu gösteriyor. Bütün suçu "saf ve basit
haydut zihniyetine", "hastalık yuvalarına" ve "bireysel
ahlak ve sorumluluktan yoksun olmaya" bağlıyor.
Bu görüş, İngiltere'deki bütün siyasi parti kurumlarında ve
medyada geniş yankı buldu.
Cameron'ın o kadar kınadığı yağma, hırsızlık ve kanunsuzluk,
hükümetin ve ekonominin üst kademelerinde çok büyük ölçekte meydana gelenlerin,
İngiliz toplumunun sokak seviyesindeki yansıması sadece.
İnce çizgili takım elbiselerine ve güzel aksanlarına rağmen,
dürüstsek eğer, ekonomik ve finansal kaynakların on yıllardır, İşçi ve
Muhafazakar hükümetlerin yardımıyla şirketlerin ileri gelenleri tarafından
yağmalandığını ve çalındığını görmeliyiz. İşçi Partisi'nden Başbakan Gordon
Brown'ın, yozlaşmış bankalar için başlattığı ve şimdi de Cameron denetiminde
devam eden, büyük çoğunluğu tasarruf programı adı altında yapılan sosyal
kesintilerle karşılanan mali yardım, zaten fazlasıyla servet sahibi olan hakim
sınıfı daha da şişirmek maksadıyla çoğunluğun resmi yoldan soyulmasının bir
başka dışavurumudur sadece.
Cameron ve onun süslü aksanlı çetesi, İngiliz bankacılık
sistemi adı verilen kriminal teşebbüse ödeme yapmak için, kamu harcamalarında
150 milyar dolarlık kesinti yapmanın peşine düştü. Böylesine bir haraca,
Londra'nın doğu yakasındaki bir sokak çetesi ancak hayranlıkla bakar. Böyle bir
şeye ancak, benzemeye çalışır.
Elit kesimin yaptığı yağmaya ek olarak, İngiliz
hükümetlerinin, diğer suçlu hükümetlerle birlikte tam bir kanunsuzluk içinde
(Nuremberg savaş suçları standardı) Afganistan'da, Irak'ta, ve şimdi de
Libya'da bir milyondan fazla sivilin ölümüne sebep olan savaşlar başlattığını
görüyoruz. Bu toplu katliamlar ve yıkım karşısında bireysel sorumluluk nerede,
Bay Cameron?
Bu sosyal çözülme ve ölü sevicilik, çoğunluk pahasına
elitleri daha da zenginleştiren bir ekonomik sistem olan kapitalizmin çöküşünün
belirtisidir. Siyasi gücü, demokratik mesuliyetin çok ötesinde, diğer
sakatlıkların yanı sıra, savaş ve küresel yağmayı küstahça ve toplumun
çoğunluğunun rızası olmaksızın sürdürecek şekilde kutuplaştırmaktadır.
Yani Cameron ve siyasi dostları hastalık yuvalarından,
yağmalardan, haydut zihniyetten, kanunsuzluktan ve "davranışların
sonuçlarından" dem vururken, kelimeleri ve uyarıları son derece ironik ve
cahilcedir.
Zira, farkında bile olmadan, kapitalizmin kendi suretinden
yarattığı toplumu ve dünyayı tarif etmektedir. Cameron'ın zihnindeki doktrinler
ve siyaset müessesesinin tamamı, kıvılcımlardan yangını görmesine engel
olmaktadır. Cameron ve onun İşçi Partili selefleri, batılı diğer ülkelerle
birlikte, kapitalist kleproktasiye yardım ederek, hem ülke içinde hem de
yurtdışında bu yangını benzinle beslemektedir.
Ana akım politikacılar ve medya, İngiltere'nin alması
gereken dersin altını çizmek bir kenara, anlamayacak bile. Aynı şey, ABD ve
diğer batılı ülkeler için de söylenebilir. ABD Eski Başkanı Clinton'dan bir
alıntı yapmak gerekirse: "Bu kapitalist ekonomi, aptal."