Tuesday, August 16, 2011

İNGİLTERE'DEKİ İSYANLAR: EŞKİYALIK, YAĞMA, KANUNSUZLUK... HAKİM SINIFIN YAPTIĞI


Bu yazı, Global Research sitesinde yer alan, Finian Cunningham imzalı  Britain’s Riots: Thuggery, Looting, Lawlessness… By the Ruling Class adlı makalenin çevirisidir. Çeviri için site yönetiminden izin alınmıştır. 



Başkent Londra da dahil olmak üzere, İngiltere'nin çeşitli şehirlerinde baş gösteren kundaklama, isyan ve yağma yangınının ardından, polisin büyük çaplı bir seferberlik ilan etmesiyle birlikte düzen yeniden tesis edilir gibi oldu.

Şimdi sıra, bu kargaşaya katılan insanların izinin sürülmesine ve dava edilmesine geldi. Muhafazakar Başbakan, İngiliz toplumunda zarar ve tahribata yol açanlara karşı yürütülen "karşı saldırının" liderliğini yapıyor.

Olaylar, bütün siyasi parti ileri gelenlerini, polisi ve ana akım medyayı bariz şekilde şoke etti. Ama asıl, sokaktaki kargaşa ve şiddet için yapılan dar görüşlü ve inanılmaz derecede bayağı açıklamaların şoke edici olması gerekir.

Rahat televizyon stüdyolarındaki uzmanlar, ahlaksızlık, suç, yetersiz aileler, çete kültürü gibi konularda boş boş ahkam keserken, tabir-i caizse arka planda, bu toplumsal çözülmenin sebepleri, açık bir şekilde ekranda uçuşup duruyor. Ancak, bu baskın işaretler, uzmanlar ve aynı kafadaki politikacıların zihin radarından kaçıyor.

Kapitalist ekonomik sistemin dünya çapında eridiği gerçeği, ana akım medyada yer almıyor bile. İşçi, Muhafazakar ya da Liberal olsun, ana akım siyasi partilerin hızlandırdığı ve yaltaklandığı, bütün İngiltere'de sosyal yıkımlara yol açarken şirket ve finans sektörü ileri gelenlerinin ekonomik kaynakları talan ettiği bir sistem bu. Bu yasallaşmış yağma sistemi on yıllardır süregidiyor; ama hiç şüphesiz, telaşlı ve dinamik atılımı, Cameron'ın muhafazakar selefi Margaret Thatcher tarafından 1980'li yıllarda gerçekleşti. İşçi Partisi'nden Tony Blair ve Gordon Brown da aynı dinamiğin tedarikçisiydi sadece.

Bugünkü İngiltere'ye baktığımızda, Kar Marx'ın ne kadar haklı olduğunu görüyoruz: "Servetin bir sosyal kutupta birikmesi, diğer kutupta sefalet ve aşırı çalışmanın biriktiğine işaret eder." Bu, günümüz İngiltere'sindeki, Amerika'daki ve Avrupa'daki kapitalizmin karakteristik özelliğidir.

Bütün diğer problemler, sorun kaynağı olarak ancak ikinci plandadır. Suç, ırkçı polis, düzensizlik, düzeni koruyacak polis bütçesinin olmaması (ne kadar ironik), yabancılaşma ve kendi kendini yok etme, ve hukuksuz savaşlara para bulmak için bütün kaynakların seferber edilmesi de dahil tüm diğer illetler - günümüzdeki sorunların büyük çoğunluğu, işlevini kaybetmiş kapitalist ekonominin kökünden çıkmaktadır.

Perşembe günü Avam Kamarası'nda konuşan Başbakan Cameron'ın, İngiltere'nin dört bir yanında patlak veren huzursuzluğa getirdiği "açıklama", kendi toplumundaki bu arızada üzerine düşen sorumluluğu anlamaktan ne kadar aciz olduğunu gösteriyor. Bütün suçu "saf ve basit haydut zihniyetine", "hastalık yuvalarına" ve "bireysel ahlak ve sorumluluktan yoksun olmaya" bağlıyor.

Bu görüş, İngiltere'deki bütün siyasi parti kurumlarında ve medyada geniş yankı buldu.

Cameron'ın o kadar kınadığı yağma, hırsızlık ve kanunsuzluk, hükümetin ve ekonominin üst kademelerinde çok büyük ölçekte meydana gelenlerin, İngiliz toplumunun sokak seviyesindeki yansıması sadece.

İnce çizgili takım elbiselerine ve güzel aksanlarına rağmen, dürüstsek eğer, ekonomik ve finansal kaynakların on yıllardır, İşçi ve Muhafazakar hükümetlerin yardımıyla şirketlerin ileri gelenleri tarafından yağmalandığını ve çalındığını görmeliyiz. İşçi Partisi'nden Başbakan Gordon Brown'ın, yozlaşmış bankalar için başlattığı ve şimdi de Cameron denetiminde devam eden, büyük çoğunluğu tasarruf programı adı altında yapılan sosyal kesintilerle karşılanan mali yardım, zaten fazlasıyla servet sahibi olan hakim sınıfı daha da şişirmek maksadıyla çoğunluğun resmi yoldan soyulmasının bir başka dışavurumudur sadece.

Cameron ve onun süslü aksanlı çetesi, İngiliz bankacılık sistemi adı verilen kriminal teşebbüse ödeme yapmak için, kamu harcamalarında 150 milyar dolarlık kesinti yapmanın peşine düştü. Böylesine bir haraca, Londra'nın doğu yakasındaki bir sokak çetesi ancak hayranlıkla bakar. Böyle bir şeye ancak, benzemeye çalışır.

Elit kesimin yaptığı yağmaya ek olarak, İngiliz hükümetlerinin, diğer suçlu hükümetlerle birlikte tam bir kanunsuzluk içinde (Nuremberg savaş suçları standardı) Afganistan'da, Irak'ta, ve şimdi de Libya'da bir milyondan fazla sivilin ölümüne sebep olan savaşlar başlattığını görüyoruz. Bu toplu katliamlar ve yıkım karşısında bireysel sorumluluk nerede, Bay Cameron?

Bu sosyal çözülme ve ölü sevicilik, çoğunluk pahasına elitleri daha da zenginleştiren bir ekonomik sistem olan kapitalizmin çöküşünün belirtisidir. Siyasi gücü, demokratik mesuliyetin çok ötesinde, diğer sakatlıkların yanı sıra, savaş ve küresel yağmayı küstahça ve toplumun çoğunluğunun rızası olmaksızın sürdürecek şekilde kutuplaştırmaktadır.

Yani Cameron ve siyasi dostları hastalık yuvalarından, yağmalardan, haydut zihniyetten, kanunsuzluktan ve "davranışların sonuçlarından" dem vururken, kelimeleri ve uyarıları son derece ironik ve cahilcedir.

Zira, farkında bile olmadan, kapitalizmin kendi suretinden yarattığı toplumu ve dünyayı tarif etmektedir. Cameron'ın zihnindeki doktrinler ve siyaset müessesesinin tamamı, kıvılcımlardan yangını görmesine engel olmaktadır. Cameron ve onun İşçi Partili selefleri, batılı diğer ülkelerle birlikte, kapitalist kleproktasiye yardım ederek, hem ülke içinde hem de yurtdışında bu yangını benzinle beslemektedir.  

Ana akım politikacılar ve medya, İngiltere'nin alması gereken dersin altını çizmek bir kenara, anlamayacak bile. Aynı şey, ABD ve diğer batılı ülkeler için de söylenebilir. ABD Eski Başkanı Clinton'dan bir alıntı yapmak gerekirse: "Bu kapitalist ekonomi, aptal."