İRAN'A SAVAŞ YOLUNDA DEVAM
Ana akım medya propaganda makinesi uçuk kaçık korku
hikayeleri yaymaya başladığında, Batılı güçlerin saldırmaya heveslendiğini anlayabilirsiniz.
Son bayat şaka, İran'ın mini nükleer bombalarını test etmek
için kullandığı iddia edilen nükleer patlama bölmelerini tasvir eden
"bilgisayar çizimleri"ne dayanıyor. Çizimler Associated Press haber
ajansınsa "özel" olarak, "İran'ın nükleer programını takip eden
bir ülkede görev yapan ve bu çizimlerin böyle bir yapının varlığını ispat
ettiğini söyleyen" isimsiz bir ajan tarafından verilmiş.
"İsimsiz kaynakların" kendi teyit edilemeyen
iddialarını bu şekilde "ispat etmelerini" siz de takdir etmiyor
musunuz?
Tahmin edeleceği üzere, AP'nin bu haberi o günden sonra bütün ve bir kısım Batı
medyası tarafından işlendi.[1]
Patlama odası olduğu iddia edilen bölmenin sadece bilgisayar
çizimleriyle kalınmıyor, bölmenin boyutları, tasarımı ve yapısıyla ilgili
ayrıntılar da veriliyor.
Genel bir kural olarak, batı medyası ve isimsiz
"diplomatlar" böyle tesislere dair "ayrıntılar" sunmak için
gayrete geldiğinde, bu, halkı aslı şüpheli birtakım iddialara inandırmaya
çalıştıklarının kesin işaretidir.
Bu tip bilgi-kirliliği gösterisinin ana şablonu, ABD
Dışişleri Bakanı Colin Powell'ın Şubat 2003'te BM Güvenlik Konseyi karşısında
yaptığı sunumdur. Tam bir tiyatro olan o zamanki başarılı performansında, Colin
Powell, Saddam Hüseyin'in yönettiği Irak'ta kitle imha silahları olduğunu teyit
eden ses kayıtları ve uydu görüntüleri göstermişti. Bu, o zamanki İngiliz
Başbakanı Tony Blair'in heyecanlı bir şekilde Irak'ın bu silahları "45
saniyede" ateşleyebilecek kapasiteye sahip olduğunu iddia ettiği
gösteriydi.
Powell, gür bir tonla bütün dünyaya "Çalışma
arkadaşlarım, bugün söylediğim her şey, kesin kaynaklarla desteklenmektedir.
Bunlar iddia değil. Size burada gerçekleri ve kesin istihbaratlardan çıkarılan
sonuçları gösteriyoruz." diye ilan etti.
Colin Powell'ın (Blair ve George W. Bush'la birlikte) bahsettiği
sözde "kesin kaynaklar"ın hepsinin uydurma ve sahte olduğu sonradan
anlaşıldı. Powell göstere göstere yalan söylemişti. Ama onun performansına
dayanarak, ABD ve İngiltere, Irak'a, bir milyon hayata mal olan, ülkeyi süregiden
bir şiddet, sefalet ve yıkıma, ve kansere yol açan uranyum
kirlenmesine sürükleyen dokuz yıllık bir
savaş açtı.
İnanılmaz bir şekilde, savaş suçları işlemekten ve savaş
suçlarına ortak olmaktan hiç utanmayan Batı hükümetleri ve medyası, aynı sinsi
kitle imha silahları palavrasını İran için de sıkmaya devam ediyor.
Colin Powell'ın dünyanın gözü önünde yalan söylediği yüz
kızartıcı günün üzerinden üç yıl geçemeden, New York Times, İran'da nükleer
savaş başlıkları olduğuna dair bir haber yayınladı. İddia, ismi açıklanmayan
Amerikalı istihbarat çalışanlarının, çalınan bir İran dizüstü bilgisayarından
elde ettikleri resimlere dayanıyordu. Araştırmacı gazeteci Gareth Porter
sonradan bu iddiaların gülünç bir uydurma olduğunu ortaya çıkardı; zira
resimler aslında kullanılmayan Kuzey Kore füzelerine aitti.
İran'ın gizli nükleer patlama bölmesine dair
"özel" haberlerin böyle bir savaş suçu sabıkası göz önünde
bulundurularak değerlendirilmesi gerekir: Yine, her yerde karşımıza çıkan
isimsiz kaynakların sağladığı bilgisayar çizimlerine dayanan bir haber. Böyle
bir bilginin yayınlanmasının doğurabileceği vahim sonuçları düşünecek olursak,
İran'ın ya da uluslararası sivil bir kurumun Batı ana akım medyasına, yasadışı
savaş kışkırtıcılığından dolayı dava açması gerekir.
İran aleyhindeki nükleer silah iddialarının, 23 Mayıs'ta
Bağdat'ta yapılacak P5 + 1 görüşmelerinden birkaç gün öncesine denk gelmesine
dikkat etmek gerekir. Batı medyasında, İran'ın yasal hakkı olan sivil nükleer
enerji programından ödün vermemesi durumunda (ki çok düşük olasılıklı bir
ödün), Batı güçlerinin ya da onun İsrail terör taşeronunun askeri seçeneğe
başvuracağının tartışmaları yapılıyor. Bu bağlamda, ABD'nin ve onun kukla dikta
monarşilerinin İran Körfezi'nde oluşturduğu askeri kuvvetler endişe yaratıyor.
Bu hafta, Suudi Arabistan ve diğer körfez ülkelerinin,
İran'ı bölgesel tehdit olarak görerek daha yakın askeri işbirliği oluşturma
girişimi, Amerika'nın olası bir saldırı öncesi mevzilerini güçlendirmesi olarak
görülebilir.
Batı medyasının, İran'ın nükleer silahlanmasına dair yaydığı
"deliller", Colin Powell olayının gölgesinde, çok daha uğursuz bir
niyete işaret ediyor.