Bu yazı, http://www.globalresearch.ca sitesinde yer alan As Western Civilization Lies Dying adlı makalenin çevirisidir. Çeviri için site yönetiminden izin alınmıştır.
Makalenin yazarı John Kozy, toplumsal, siyasi ve iktisadi konularda
yazan emekli bir felsefe ve mantık profesörüdür. Kore Savaşı sırasında
Amerikan ordusunda görev aldıktan sonra 20 yıl üniversitede profesörlük,
bir 20 yıl da yazarlık yapmıştır. Toplu yazılarına ve kendisine sitesinden ulaşılabilir.
BATI MEDENİYETİ ÖLÜRKEN
Batı ticari sistemi, tüketicilere verdiği ürün ve hizmetlerden daha
fazlasını almak için vardır. Kâr amaçlıdır. Amacı insanların hayatını
geliştirmek değil, sömürmektir. Devletler bu sistemi
kurumsallaştırdığında uluslarını intihara sürüklemiş olmaktadırlar;
çünkü Jefferson'ın da söylediği gibi "Tüccarların memleketi yoktur".
Batı dünyasının güvenliğini tehdit eden terörizm değil, batı dünyasının
ticari sistemidir.
Göğüs ağrıları çeken bir adam bayılır. Eşi acil servisi arar. Bir
ambülans gelir. Sağlık görevlileri ilk müdahaleyi yaptıktan sonra
hastayı ambülansa yerleştirir ve hastaneye doğru yola çıkar. Yolda motor
durur. Ambülanstaki görevliler motoru tekrar nasıl
çalıştırabileceklerini tartışmaya başlar. Biri daha fazla benzin
gerektiğini söyler, diğeri depoda su olduğunu, bir diğeri de benzin
filtresinin tıkandığını. Onlar tartışırken hasta ölür.
Bu durum, şu anda Amerika'da ve Avrupa'nın çeşitli yerlerinde
yaşananlara benzemektedir. İktisatçılar ve politikacılar tartışırken,
ülkeleri ölüm sancıları çekmektedir. Bu insanlar şeytanı ayrıntılarda
aramaktadır; ama kötü olan ayrıntılar değil sistemin ta kendisidir.
Batı ticari sistemi, tüketicilere verdiği ürün ve hizmetlerden daha
fazlasını almak için vardır. Hedefi kâr etmektir. Kâr da, daha fazlasını
elde etmek anlamına gelir. Amacı insan hayatını geliştirmek değil,
sömürmektir. Şu şekilde işler:
Başlangıçta ikisi de yarı yarıya dolu olan üst üste iki su deposu
düşünün. Aşağıdaki depodan yukarıdaki depoya aktarılan her iki litre
suya karşılık, yukardaki depodan aşağıya bir litre su aktarılmaktadır.
Zamanla aşağıdaki depo boşalırken yukarıdaki tamamen dolacaktır.
Böylece, depolar arasındaki su dolaşımı da bitecektir.
Aslında, bu senaryo, kâra dayalı bütün ticari sistemleri tarif
etmektedir. Amerikalıların %20'sinin milli servetin %93'üne, %80'ininse
kalan %7'ye sahip olmasının sebebi budur. Ülkedeki fakirlik oranının
%14.3'e, yani 43.6 milyon insana, yani yedide bire çıkmış olmasının
sebebi budur. Wall Street Journal'ın, Kuzey Amerika'daki insanların
%70'inin ay sonunu getiremediğini yazmasının sebebi budur. On yıllardır
vaat edildiği halde dünyadaki sefaletin azaltılamamış olmasının sebebi
de budur. Sistem, hırsızdır.
Her ne kadar bunlar da etken sebepler olsa da, ekonomiyi çökerten
kötü kararlar, deregülasyon ve siyasi beceriksizlik değil,
Amerikalıların çoğunluğunun ceplerinin boşaltılmış olmasıdır. Emlak
balonu, ev fiyatları aşırı arttığı için değil, tüketicilerin cepleri,
artık borçlarını ödeyemeyecek duruma gelecek kadar boşaltıldığı için
patladı.
Amerika'nın en zengin yüzde yirmisinin fark etmediği şey, bu grubun
süreci devam ettirebilmek için şimdi de kendi içine yöneleceğidir.
Hatta, bu olmaya başladı bile.
"Bu yılın başındaki resesyon, Amerikalıların şahsi servetini 2004 yılı
seviyesine çekerken, evlerin değerlerinde ve yatırımlarda 1,3 trilyon
dolarlık azalma oldu." Bu azalmanın çok küçük bir kısmı, alt gelir
grubundaki Amerikalıların cebinden çıktı. Yani, açgözlülükten iyi niyet
beklenmez. Piyasa sık sık manipüle edilir.
Sistem, Amerikalıları fakirleştirdi. Depolardaki su dolaşımı ince
bir akıntıya dönüştü. İktisatçılarımız ise, suyun tekrar akmaya
başlamasının tek yolunun, alttaki depoyu eşitleyeceğini umarak üstteki
depoyu doldurmak olduğuna politikacıları ikna etti. Yağmur duasına
çıksalar daha iyi.
Bu fakirleşmenin iki matematiksel göstergesi var. En önemli iki tanesi şunlar:
Birincisi, sistem, ayrıntıları cilalayarak düzeltilemez. En iyi
durumda bile, ayrıntılarla uğraşmak tüketicilerin servetinin tamamen
tükenmesini yavaşlatabilir. Sistem kâr odaklı olduğu sürece, verilenden
daha fazlasının alınması gerekecektir. Tükenme hızı değişebilir, ama
tükenme durdurulamaz. Bu sonuç, matematikteki çıkarma işlemi kadar
kesindir. Ekonomiyi matematiksel modeller olarak öğrenmiş Amerika'daki
ekonomi dehalarının bunu neden anlamadığı tam bir muamma. İstedikleri
kadar cilalasınlar. Bazı cilaların gözle görülür faydaları olacaktır,
bazılarının olmayacaktır. İki bin yıllık tarihte, bu sonucun aksini
gösteren bir tek örnek bulunamaz. Refah, sömürüden elde edilemez.
Çok az kişinin fark ettiği bir başka gösterge de milli borçtur.
Bize, borucumuzu çocuklarımızın ve onların çocuklarının ödeyeceği
söylenir hep. Ancak, Batı ticari sistemi kökten değişikliğe uğramazsa,
çoğu Amerikalının çocuklarının ve torunlarının böyle bir yükü
yüklenmesine gerek kalmayacak. Neden? Devletler bile boş cepten bir şey
alamaz. Yani, eğer borçlar vergiler arttırılarak ödenecekse, milli
servetin %93'ünü elinde tutan o %20'lik kesimin torunları bu borcu
ödeyecek demektir. Bu insanlarınsa, tamamı değilse bile çoğu yatırımcı.
Bush'un zenginlerden vergi kesintisi yapmasıyla ilgili tartışmaları
düşününce, bunun gerçekleşmesi çok düşük bir ihtimal gibi geliyor.
Borçlar, daha fazla para basıp doların değerini düşürerek mi
ödenecek? Pek çok kişi, hükümetin eninde sonunda bu seçeneği
değerlendireceğini düşünüyor. Yaptığını düşünelim. Bu durumda,
Amerika'daki aynı %20'lik kesim de dahil olmak üzere, dünyanın her
yerinde dolar sahibi olan herkesin elindeki doların değeri düşecek
demektir. Yine, en fazlasına sahip olan %20'lik kesim en fazla
kaybedecektir.
Yatırımlarından topladıkları değeri düşmüş dolarlar,
ellerindeki diğer değeri düşmüş dolarlara eklenirken, borcu ödemek için
doların değerinin daha fazla düşmesi gerekecek, bu da, daha fazla servet
kaybetmelerine yol açacaktır.
En sonunda, devlet borçlarını erteleyecek mi? Pek çok kişi bunun
olası olmadığını düşünüyor; ama en iyi seçenek bu değil mi?
Yatırımcılara para ödenmeyecek; ama diğer ekonomik sebepler yüzünden
azalmadığı takdirde ellerindeki paranın değeri korunacaktır. Morgan Stanley bile, borç batağındaki zengin ülkelerin, tahvil sahiplerini kazıklamadığı takdirde borç krizinin son bulmayacağını söylüyor.
Yani, sakin olun Amerikalılar, çocuklarınız milli borcu ödeme yükü
altına girmeyecek. Arkanıza yaslanıp, zenginlerin kıvranmasını seyredin.
Bazıları, borçlar ertelendiği takdirde ülkenin bir daha asla
borçlanamayacağını söylüyor. Oysa borçlarını erteledikleri halde
borçlanmayı sürdüren ülkeler var. Rusya, Arjantin ve Zimbabve sadece en
son örnekler. Borç ertelemenin elbette ki çok vahim sonuçları var; ama
diğer seçeneklerin de var. Milli servetin anca %7'sine sahip olan
Amerikalıların %80'i için hayat daha ne kadar zor olabilir? Sonuçta,
züğürt, daha züğürt, en züğürt diye bir züğürtlük derecelendirmesi yok.
Yatırımcılar borç vermeyi red mi edecek? Çok şüpheli. Zengin bir
insan parayla dört şey yapabilir: Karşılıksız dağıtabilir, harcayabilir,
yastığının altında saklayabilir, veya yatırım yapabilir. Tek seçenekler
bunlar. Ne kadar uğraşsalar da hepsi harcanamaz; ve çok az kişinin
parasını karşılıksız dağıtmak ya da saklamak gibi bir niyeti olabilir.
Yani, zenginlerin çok da fazla bir seçeneği yok.
Son olarak, bu sömürücü sistemi yönlendiren gizli bir prensip
bulunmaktadır: Bazı insanları fakirleştirmek pahasına bazı insanların
zengin olmasında sakınca yoktur. Bu, tam da hırsızların yaptığı bir şey
olsa da, bildiğim kadarıyla hiç kimse bu prensibin ahlaksızlık olduğuna
dikkat çekmedi. İktisadi olarak kabul edilebilir olduğu takdirde,
evrensel olarak da kabul ediliyor. Ama şu iki benzer prensibi düşünün:
1. Bazılarının sağlığını bozmak pahasına bazılarının daha sağlıklı
olmasının sakıncası yoktur. 2. Bazılarının, cezasını başkalarına
çektirerek işledikleri suçların sonuçlarından kaçınmasında sakınca
yoktur. Hiç kimse, bu iki prensibin doğru olduğunu savunmayacaktır; oysa
mantıken hepsi de aynıdır.
Bazıları, kâr olmadan ticari bir sistemin etkin olarak
işlemeyeceğini savunmaktadır. Bu doğruysa, insanlığı korkunç bir gelecek
bekliyor demektir. Bu, insanların Şeytan'ın gölgesinden yaratıldığını,
On Emir'in, özellikle de sonuncusunun yalan olduğunu, Batı Medeniyetini
tanımlayan bütün felsefe ve edebiyatın boş olduğunu, medeni ve barbar
denen toplumlar arasında bir fark olmadığını, bütün devletlerin hukuksuz
olduğunu, adalet ve doğruluk gibi kelimelerin anlamsız olduğunu,
kanunların kanunsuz olduğunu, toplumun bir hiçliğe doğru parçalandığını
ve hiçbir şeyin öneminin olmadığını gösterir. Ekonomini tımarhane
olduğunu; Dünya'nın, Evren'in akıl hastanesi olduğunu, ve en delilerin
başta olduğunu gösterir. Nasıl bir insan aklı böylesine bir iğrençliği
savunmaya kalkabilir?
Batılı ticari sistem, satıcıların, tüketicileri sömürerek zengin
olmasına dayanır. Devletler bu sistemi kurumsallaştırdığında uluslarını
intihara sürüklemiş olmaktadırlar. Tarihi gözlemleyen zeki kişiler,
Thomas Jefferson'ın söylediklerinin çok haklı olduğunu görebilmektedir:
"Tüccarların memleketi yoktur." Evet, tüccarlar buna şiddetle karşı
çıkacaktır. Dediklerine kulak asmayın. Sadece, yaptıklarına bakın.
Devletlerinden onları kayıran bir tutum ve hizmet beklerler ama
karşılığında vergi vermemek için ellerinden gelen her şeyi yaparlar.
Memleketleri iflasın eşiğine geldiğinde hiçbir endişe duymazlar.
Memleketleri, savaş gibi bunalımlı bir dönemden geçerken, halktan
fedakarlıkta bulunması istenir ama tüccarların kâr etmeye devam etmesine
izin verilir. John. F. Kennedy "Ülkeniz sizin için ne yapabilir diye
sormayın, siz ülkeniz için ne yapabilirsiniz diye sorun" derken
şirketlerin Amerikası'ndan bahsetmiyordu. Bu yazıyı okuyan herhangi bir
kimse Humvee'leri, robot askerleri, F16'ları yapanların bunları
maliyetine vermeyi gerçekten düşüneceğini düşünüyor mu? Bu arada,
çocuklarını iğrenç savaşlara göndermeleri istenen ailelerin katlandığı
fedakarlık ne kadar da büyük?
Ülkesi için fedakarlık yapmak istemeyen tüccarların ülkesi yok
demektir; hiçbir ülkeyi desteklemeyecek, hiçbir ülkeyi savunmayacaktır.
Bu insanlara bir ülkenin kontrolü verilirse, bütün kanını emip vücut
parçalarını en yüksek fiyatı verene satarlar. Tanınacak bir ceset bile
kalmaz. Batı dünyasını tehdit eden terörizm değil, batı medeniyetinin
ticaret sistemidir.
--------------
Çevirmenin Notu: Bu yazıyı çevirmek için
harcadığım zamandan da anlaşılacağı üzere, yazarın fikirlerine genel
olarak katılıp paylaşmaya değer bulsam bile, burada yazılanlar öncelikle
yazarın kendi fikridir ve onu bağlar.
Yazarın, mevcut iktisadi sisteme getirdiği eleştiriye
katılıyorum. Kâr mekanizmasının yanlışlığı konusunda onunla hemfikiriz.
Ancak, kastettiği o olmasa bile üstü kapalı bir biçimde Batı
medeniyetini diğer medeniyetlerin önüne koyduğu, ayrıca bütün tüccarları
aynı kefeye koyup vatansız ilan ettiği noktada kendisiyle ayrışıyorum.
No comments:
Post a Comment